Ungoliant ve Melkor
Ungoliant, Avathar'da gizli yuvasını yaratmıştı.
Eldar onun nereden ve nasıl geldiğini bilmez; ama kimileri onun; Melkor'un,
Manwe'nin krallığına ilk kez kıskançlıkla baktığı çok eski çağlarda, Arda
civarına karanlıktan indiğini ve başlangıçta Melkor'un hizmetine
döndürdüklerinden biri olduğunu söyler. Ama o kendi hırsının efendisi olmayı
arzulayarak, her şeyi kendi açlığını gidermek için kullanarak efendisini
reddetmiştir. Valar saldırılarından ve Orome'nin avcılarından kaçarak Güneye
geçmişti; çünkü Valar'ın dikkati başlangıçtan beri kuzeye yoğunlaşmış, güneye
uzun zamandır önem vermemişlerdi.
Zaman içinde Kutlu Diyar'ın ışığına doğru
sokuldu. Hem Işık'a karşı açlık hissediyor hem de ondan nefret ediyordu.
Kutlu Diyar Valinor'un Işığı
Dar ve derin bir koyakta yaşamış, dağların kara çatlaklarına kara
ağlarını örerek canavar bir örümcek suretine bürünmüştü. Orada bulabildiği tüm
ışığı emer, boğucu bir kasvetin karanlık ağlarında, artık yuvasına hiç ışık
ulaşamaz hale gelene dek örerdi.
Melkor Avathar'a gelip onu buldu.
Yeniden Utumno'nun zalim hükümdarı suretine büründü; uzun boylu ve korkunç
karanlık efendi. Bundan sonra hep bu şekilde kaldı. Orada karanlık gölgeler
içinde Manwe'nin en yüksek salonlarındaki görüşünün bile ötesinde Ungoliant ile
birlikte intikamını tasarladı. Ama Ungoliant Melkor'un amacını anladığı anda,
büyük bir korku ile kendi hırsı arasında kaldı. Aman'ın tehlikelerine ve
korkutucu efendilerin gücüne meydan okumaya isteksizdi. Bunun üzerine Melkor
şöyle söyledi: "Emrettiklerimi yap; her şey sona erdiğinde hala açlık
hissedersen, o zaman sana arzuladığın her şeyi veririm.". Her zaman olduğu gibi
yemin etti ve yüreğinde kahkahalar attı. Böylece büyük hırsız daha küçük olanı
yemleyerek kandırdı.
Melkor ile birlikte yola çıktıklarında Ungoliant;
üzerlerine, içindeki nesnelerin artık görülmediği, gözlerin içini delip
geçemediği karanlık bir pelerin ördü. Boşluk gibi bir ışıksızlık. Sonra yavaşça
ağlarını yarıktan yarığa iplik iplik işledi. Sonunda dünyanın o bölgesinde en
yüksek dağ olan ulu Taniquetil'in güneyinde, uzaklardaki Hyarmenter'in doruğuna
varana dek yukarı doğru tırmandılar. Valar'ın orda aldığı pek önlem yoktu. Çünkü
Pelori'nin batısı alacakaranlık içindeki ıssız topraklardı. Unutulmuş Avathar
dışında, sadece geçilmez denizin bulanık sularına bakardı.
Ama şimdi
dağın zirvesinde karanlık Ungoliant uzanıyordu. Ördüğü iplerden merdiven yapıp
aşağı sarkıttı. Melkor ona tutunarak tırmandı ve aşağıya, Korunan Diyar'a
bakarak Ungoliant ın yanında durdu. Melkor kuzeye baktı. Valmar'ın gümüş
kubbelerini gördü. Sonra Melkor kahkahalarla güldü ve batıda uzun yamaçlardan
aşağı kayarak indi. Yanında Ungoliant vardı ve onun karanlığı ikisini de
gizliyordu.
Ungoliant ve Melkor
O an bir bayram
zamanıydı Melkor'un da iyi bildiği gibi. Melkor ve Ungoliant, kara bir bulut
gölgesinin rüzgarla geçişi gibi, gün ışığının aydınlattığı Valinor'un düzlükleri
üzerinden hızla geçtiler. Ezellohar Tepeciği'nin önüne geldiler. Ungoliant,
ışıksızlığı Ağaçlar'ın diplerine kadar yükseltti ve Melkor tepeciğin üzerine
sıçrayıp kara mızrağıyla her bir Ağaç'a yüreğinden saldırıp derinden yaraladı.
Özsuları sanki kanlarıymış gibi akarak toprağın üzerine döküldü. Ungoliant,
bunları emdi. Ağaçtan ağaca giderek kara gagasını kurutana dek onların
yaralarına soktu. İçindeki ölüm zehiri onların dokularına işledi; köklerini,
dallarını ve yapraklarını soldurttu ve sonunda öldüler. Ancak Ungoliant'ın
susuzluğu hala geçmedi. Varda'nın pınarlarına gitti ve pınarları kurutana dek
içti. İçerken kara dumanlar çıkarıyordu. Öylesine devasa ve korkunç bir surete
büründü ki Melkor bile korktu.
Ungoliant Ağaçlar'ın özsıvısını
içerken
Morgoth yakasını Ungoliant'tan bir türlü kurtaramıyordu.
Bulutu hala üstündeydi ve tüm gözler onun üzerine dikilmişti. Morgoth artık
batıdaki güçlü kalesine, Angband'ın yıkıntılarına doğru yaklaşıyordu. Ungoliant
düşüncesini anladı. Orada ondan kaçmak için bir yol aradığını kavradı ve sözünü
yerine getirmesini istedi.
Kara kalpli, dedi Ungoliant; Buyruklarını
yerine getirdim. Hala açım.
Daha ne istiyorsun? dedi Morgoth, Göbeğin için
tüm dünyayı mı arzuluyorsun? Sana bunu vermek için yemin etmemiştim. Ben O'nun
efendisiyim.
O kadar değil, diye karşılık verdi Ungoliant, Ama Formenos
büyük hazinesi senin değil, hepsi benim olacak. Onu iki elinle vereceksin.
Sonra Morgoth zorunlu olarak yanındaki taşları birer birer kin güderek
verdi ve Ungoliant da hepsini yuttu.
Bir elinle verdin, dedi, Sağ
elini aç.
Morgoth kristal kutunun
içinde kilitli olmalarına rağmen Silmarilleri sağ elinde sıkıca tuttu.
Silmariller onu yakmaya başladı, acıyla
elini sıktı, ama elini açmayacaktı.
Hayır,
dedi. Sen görevini yerine getirmedin. Sana verdiğim görev benim kudretimle
tamamlandı. Sana daha fazla ihtiyacım yok. Bu şeylere ne sahip oldun ne de
gördün. Onlar sonsuza kadar benim olacak.
Ama Ungoliant daha da
büyümüştü ve Melkor kendisinden alınan güç yüzünden küçüldü. Melkor'un
karşısında yükseldi ve bulutuyla onu örttü. Boğmak için yapışkan ağlarla sardı.
Morgoth dağlarda yankılanan korkunç bir çığlık attı. O yüzden bu andan sonra o
yer Lammoth diye adlandırıldı; çünkü sesinin yankısı oraya yerleşti. Morgoth'un
o anki çığlığı Kuzey dünyasında duyulan en yüksek ve en korkunç çığlıktı. Dağlar
sallanıp, yer sarsıldı.
Valar saldırısı aceleyle yapıldığı için Angband'ın
diplerindeki mahzenlere inilmemişti ve oradaki Balroglar, hala gizlenip
efendilerinin dönüşlerini bekliyorlardı. Hızla yukarıya fırladılar ve bir ateş
fırtınası halinde Hithlum'dan geçerek Lammoth'a ulaştılar. Alevli kamçılarıyla
Ungoliant'ın ağını paramparça ettiler ve Ungoliant korkup, üzerini kaplayan kara
dumanları püskürterek kaçtı. Oradan uzaklaştı, Beleriand'a inip Ered Gorgoroth
eteklerindeki karanlık vadiye yerleşti ve o andan itibaren orada doğurduğu
dehşet yüzünden oraya Korkunç Ölüm Vadisi dendi.
Melkor'un elinden Silmaril'i almaya çalışan
Ungoliant
Angband'ın kazıldığı günlerden beri örümcek şeklinde
diğer iğrenç yaratıklar oraya yerleşmişti. Ungoliant onlarla çiftleşti ve onları
yedi. Ungoliant'ın oradan ayrılıp dünyanın unutulmuş güneyine gidişinin
ardından, dölleri orada kaldı ve çirkin ağlarını ördüler. Bazıları uzun zaman
önce çok büyük bir kıtlık sonunda kendini yiyip yok ettiğini söyler...
Ungoliant'ın döllerinden biri olan Shelob