orta-dunya-com
  Melkor'un Usaklari
 
Melkor Orta Dünya'ya kötülük saçtığı uzun asırlar boyunca pek çok yaratığı kötü emelleri için kullandı. Eli her zaman felaket ve ölüm getirdi. Öyle ki Arda'dan sürüldüğü zamana kadar geçen yaklaşık 31 bin yılda Orta Dünya'nın tüm kötü yaratıkları onun etrafında toplandı. Melkor işkence ile, karabüyü ile pek çok özgür halkı deforme ederek kendi iğrenç ırklarını yarattı. Ama onun eli hiçbir zaman hayat veren olmadı, her zaman bozan ve yıkan oldu. Kendisini gülen, yaşamaktan zevk alan, gururlu, hüzünlü her halkın, her yaratığın hatta her bitkinin düşmanı ilan etti. Zaman zaman kendisinin bile korktuğu yaratıklarla işbirliği yaptı, zaman zaman en az kendi kadar kötü canlılara hocalık yaptı. Kendisi yok olup gittikten sonra bile asırlar boyunca kötülükleri uşakları tarafından yaşatıldı.

Melkor kötülüğün her formunun efendisi idi. Bazı zamanlar zalim, korkutucuydu. Bazı zamanlar insafsız bir işkenceci, bazı zamanlar kitleleri imha eden orduların komutanı, bazı zamanlar ise afdileyen yüzünün altında, öğütleri ile insanları, elfleri zehirleyen bir fesat düşünceler yayıcısıydı.

Çirkin amaçları için ona kimler yardım etmedi ki?

Zalimliği ile neredeyse Melkor'u aratmayan, bir zamanlar Aule'nin Maia'sı olan Melkor'un komutanı, Tek Yüzük'ün sahibi, Numenor'un felaketi, Mordor'un hükümdarı, Nazgûl'un efendisi, fiziksel olarak yok olsa bile korkunç kapaksız bir göz ile tekrar Orta Dünya'ya dönen ve en az efendisi kadar "Morgoth" ismini hak eden Sauron...

Melkor'un Orta Dünya'ya en fazla zarar veren armağanı, Cuiviénen gölünün kıyısında yıldızlara gözlerini açan ve talihsizlik sonucu Melkor'un eline düşen ağır işkence ve karabüyü ile deforme olan elflerden oluşan ve her şeyden çok kökleri olan elflere ve yaşayan tüm canlılara düşman, köpek gibi üreyen, düşmanlarından bile çok korktukları efendilerinin en pis yardımcıları, Angband'ın, Utumno'nun dölleri, Orklar...

Tek başlarına koskoca orduları darmadağın eden, nefesleriyle ölüm kusan, garezleriyle insanın kanını donduran, sayıcı az ama zararda rakipsiz, Melkor'un gözbebekleri, Ani Ateş, Ejderhalar...

Ordularının komutanları, kendi başlarına rakipsiz, ölümsüz ruhlara sahip Maiar, alevden gövdeleri, insafsız kırbaçları ile ölüm kusan, Durin'in Felaketi, Udûn'un Alevi, Ungoliant'ı süren, Balroglar...

Tol-in-Gaurhoth'un sahipleri, Beleriand'ın baş belaları, hem Orkların iğrenç lisanını hem Elflerin kutsal lisanını anlayıp konuşabilen, keskin dişli, acımasız avcılar, Kurtadamlar...

Tol-in-Gaurhoth'un habercileri, gece yaratıkları, kan emiciler, Melkor'un gözleri, Vampirler...

Kaya gibi sert ve zırh kadar dayanıklı derileri, dev cüsseleri ile, gördükleri her canlıyı yiyebilen et yiyiciler, yamyamlar, akılsız fakat tehlikeli, hantal fakat güçlü, Troller...

Melkor'un bir numaralı casusları, vampirlerin vaz geçilmez müttefikleri, gecenin ve ışığın çocukları, Yarasalar...

Orkların müttefikleri ve bazen binekleri, Angband'ın köpekleri, Kurtlar...

İnsan, bu kadar çok ve güçlü yaratığın efendisi olan Melkor'un nasıl olup da yenildiğini düşünmeye başlıyor. İşin garip yanı sadece orklar dışındaki diğer tüm uşakların Melkor'a isteyerek hizmet etmiş olmaları. Sadece orklar ondan ölesiye korktukları için, belkide tüm canlılara olan nefretlerini ancak Melkor'un hizmetkarları olmaları sayesinde dindirdikleri için ona hizmet ediyorlardı.

Öyle ya da böyle, kendi kendine bile son derece güçlü olan Melkor, hizmetkarları sayesinde daha korkunç, daha azemetliydi.

Bu hizmetkarlar arasında en ilgi çekenleri kuşkusuz Balroglar ve Ejderhalar. Aslına bakarsanız kurtadamlar ve vampirler gibi etkilerini günümüzde bile sürdüren efsanelerin Orta Dünya'da da bulunması bana her zaman bir parça garip gelmiştir. Özellikle Balroglar, orklar gibi orijinal kötüler yaratan Tolkien'in, belkide işin biraz kolayına kaçıp kurtadam ve vampir efsanelerini Orta Dünya'ya adapte etmesidir beni rahatsız eden. Kimbilir belki de Tolkien'de bunu hissetmiş ve ne vampirleri ne de kurtadamları kendi mitolojisi içinde çok fazla kullanmamış. Tabi aynı şeyi ejderhalar içinde söylemek mümkün olabilir. Fakat ejdarhaların pek çok fantastik kurgu eserinde bulunduğu ve neredeyse yapı taşlarından biri olduğu düşünülürse bu beni şaşırtmıyor.

Peki neydi bu ejderhalar? Nasıl oluşmuşlardı? Güçleri, kabiliyetleri neydi? Uçabiliyorlar mıydı? Nasıl yok oldular? İşte şimdi bu konuya geliyoruz.

Ejderhaların Orta Dünya'da ilk kez görünmesi Güneşin Birinci Çağı'na denk gelir. Angband'daki kalesine çekilen Melkor, ateş ve büyü ile ejderha ırkını yaratmıştır. Melkor'un ejderhaları yaratırken hangi canlılardan yararlandığı bilinmiyor. Fakat yarattığı ırkın ne kadar büyük acılar ve yıkımlar getirdiği gayet iyi biliniyor.

Ejderhalar üç türden oluşuyorlardı ve uçma yeteneği pek çoğunda yoktu. İlk tür ve en kalabalık tür Soğuk Ejderler (Cold-Drake) idi, uçamazlardı, yürüyemezlerdi sadece sürünürlerdi. Fakat en az uçan veya yürüyen ejderhalar kadar tehlikeli idiler. İkinci tür korkunç Uruloki yani Ateş Ejderleri'leriydi (Fire-Drakes). Silahları korkunç nefesleriydi ve uçamaz fakat yürüyebilirlerdi. Sonuncuları ise en korkunçlarıydı. Soğuk Ejder ve Ateş Ejderlerinin bütün üstün özelliklerini almış birde bunun üzerine uçma yeteneğini koymuşlardı. İsimleri Kanatlı Ateş Ejderleri (Winged Fire-Drakes)idi..

Sayıca en üstünleri olan Soğuk Ejderlerin silahları güçlü pençeleri, dişleri ve kuyrukları idi. Bütün ejderlerin vücutları kalın, delinmesi imkansız zırhlar ile kaplanmıştı. Boyutları inanılmazdı. Hem gece hem de gündüz inlerinden çıkabilirlerdi. Güneş onlara zarar vermezdi ama onlar daha çok geceyi severlerdi. Kanları siyahtı ve zehirliydi. Kokuları dayanılmazdı. Ateş Ejderhaları etraflarına daimi bir sülfür kokusu yayarlardı. Bir ejderhanın yaklaşmakta olduğu, kilometrelerce öteden koku alan hayvanlar tarafından hissedilebilirdi, her ne kadar bunun kendilerine hiçbir yararı olmasa bile. Görüşleri keskindi. Öyleki onlarla ancak kartallar yarışabilirdi ve belkide onlar bile geride kalırdı. Koku alma ve duyma duyuları olağanüstü gelişmişti. İnlerine girmiş yabancı birinin kokusunun günler hatta aylar bile geçmiş olsa alabilirlerdi. Hiçbir canlı duyulmadan onların yanına yaklaşamazdı.

Ejderhalar aynı zamanda çok zeki idiler. Konuşabilirlerdi ve konuşmayı severlerdi. Sesleri tok ve güçlü idi. Gülmeleri ise gökgürültüsü gibiydi. En sevdikleri eğlencelerden biri -etrafı yakmak, hazine toplamak dışında- bilmece çözmekti. Tek silahları dişleri, pençeleri, kuyrukları veya alevleri değildi. Aynı zamanda yaklaştıkları canlıların üzerine muazzam bir korku çöker ve hiçbir yere kaçamazlardı.

İsmi en fazla duyulmuş Soğuk Ejderhalardan biri Solucan Scatha idi. Aslında ejderhaların büyük bir kısmı Güneşin Birinci Çağı'nı sona erdiren savaş "Gazap Savaşı" (War Of Wrath) sırasında yok edilmişlerdi. Fakat Üçüncü Çağ'da her nasılsa bu yıkımdan kurtulan ve kuzeye yerleşimin az olduğu bölgelere kaçan ejderhalar tekrar ortaya çıktılar. Scatha bunlardan biriydi. Scatha cücelerin bulunduğu Gri Dağlar'a (Grey Mountains) saldırmış ve bir çok cüceyi öldürmüştü. Ejderhanın öfkesi sadece cüceler için değildi. Pek çok insan da Scatha ile savaşırken bizzat onun tarafından öldürülmüştü. Fakat yine Scatha'nın ölümüde insanların elinden Eothéod'un hükümdarı Fram ve onun oğlu Frumgar'ın elinden gelmişti. Eothéod, Rohirrim'in ataları idi ve oldukça gururlu ve güçlü bir ırktı. Topraklarındaki ejderha yıkımını izin vermemiş ve bir çoğunu öldürmüşlerdi.

Scatha'nın ölmesi bile kuzey topraklarındaki yıkımı engelleyemedi. Ejderhalar Scatha'nın ölümünden beşyüz sene sonra tekrar Gri Dağlar'a saldırdılar. Pek çok cüce hükümdarı bu saldırılarda öldü. Son kral Dain ve oğlu Fror'unda ölmesi sonucunda cüceler dağı terk ettiler.

Scatha güçlü olmasına güçlüydü ama en güçlü veya en korkunç değildi. Orta Dünya tarihinin gördüğü en korkunç iki ejderhadan birisi Ejderhaların Babası adı takılan Glaurung'du. Glaurung bir Ateş Ejderhası idi ama uçamazdı. Buna rağmen öldürülene kadar sebep olduğu yıkım asırlar boyunca konuşuldu.

Glaurung ilk olarak Birinci Çağ'ın 260. yılında Angband'dan çıktı. Henüz gençti. Güçlerini tam olarak kazanamamıştı veya ne kadar güçlü olduğunun farkında değildi. Elflerin yurdu Hithlum ve Dorthonion'a kadar geldi. Elfler yeni tanıştıkları bu güçlü yaratığın önünde kaçıştılar. Fakat Glaurung'un yürüyüşü Hithlum'un prensi Fingorn tarafından kesildi. Glaurung Angband geri kaçtı. Ve elfler onu unuttu. Tam ikiyüz küsur sene boyunca Glaurung Angband'da yaşadı. Yaşadı ve büyüdü. Yaşadı ve güçlendi. Ta ki Beleriand Savaşları'nın dördüncüsüne kadar. Elfler Angband'ı kuşatmış ve zaferin yakın olduğunu düşünürken Angband'dan son bir ordu çıktı. Ümitsizliğin son çırpınışı olarak algılandı bu ordu. Fakat elflerin bilmediği bir şey vardı. O da Glaurung'du. İkiyüz sene önceki ejderhadan oldukça farklı olan Glaurung, elflere nefretle saldırdı. Korkunç gücüne hiçbir elf karşı koyamadı. Ejderhanın gücü bir de yanında Balroglar olunca engellenemez hale gelmişti. Binlerce ork Angband'ın kapısından çıktı. Elfler dağıldı ve kuşatma sona erdi. Glaurung nedeni ile bu dördüncü savaşa Ani Ateş Savaşı (Sudden Flame) adı verildi.

Glaurung'un gücü gittikçe artıyordu. Beşinci savaş olan Sayısız Gözyaşı Savaşı'nda (Unnumbered Tears), Glaurung yine en öndeydi. Bu sefer ona diğer sürünen, yürüyen ejderhalarda katılmıştı. Yıkımları korkunçtu, güçleri ve ateşleri karşısında sadece kaya kadar güçlü Belegost Cüceleri dayanabiliyordu.

Ne ilginçdir ki bu korkunç ejderhanın sonu güçsüz ve ölümlü bir insanın elinden gelmiştir. Turin Turambar, ejderhanın yanına gizlice yaklaşmış ve kılıcını Glaurung'un göbeğinin altında bulunan korumasız bölgeye saplamıştı.

Glaurung'un Orta Dünya'nın gördüğü en korkunç iki ejderhadan biri olduğunu söyledim. En az onun kadar güçlü belkide ondan daha güçlü olan ejderha Ancalagon'du. Ancalagon'un kuvveti ilk kanatlı ejderha olmasından ileri geliyordu. Glaurung kadar güçlü fakat aynı zamanda uçma kabiliyeti olan bu ejderhanın yıkımı diğer ejderhaların toplamı kadardı. Nefesi ölümcül ateşler kusar, kanatlarının yol açtığı rüzgar ona karşı ayakta kalmayı bile imkansızlaştırırdı.

Ancalagon Güneşin Birinci Çağı'nı sona erdiren savaşların sonucusu Gazap Savaşı'nda (War of Wrath) yer aldı. Gücü engellenemezdi. Öyleki Valar bile güç anlar yaşadı. Fakat Ancalagon hiç ummadığı bir savunma ile karşılaştı. Kartallar. Manwe'nin kutsaması altındaki dev kartallar tam zamanında savaş alanına geldiler. Fakat kartalların bile gücü Ancalagon'u durdurmaya yetemeyebilirdi. Eğer Earendil uçan gemisi ve alnında Silmaril ile gelmeseydi.

Earendil bir yarımelfti. İnsan Tuor ve elf Idril'in oğluydu. Gondolin'de doğmuş fakat gemileri ve deniz aşkı ile ünlenmiş elflerin şehri Arverniern'de büyümüştü. Burada Kral Dior'un kızı Silmaril'in mirasçısı Elwing'le evlenmişti. Earendil'in gemisi Vingilot ile açık denizdeyken Arverniern saldırıya uğramış ve öldürüleceğini anlayan Elwing Silmaril ile birlikte kendini denize atmıştı. Fakat Ulmo onu bir martı şekline dönüştürüp Silmaril ile birlikte Earendil'in gemisine ulaşmasını sağlamıştı. Silmaril'in ışığı ile Ölümsüz Topraklara ulaşan Earendil Valar tarafından kabul edilmişti.

İşte şimdi Valar tarafından uçma gücü bahşedilen gemisi ve Silmaril ile Earendil savaş alanına kartallarla beraber en çok ihtiyaç duyulduğu anda geldi. Ancalagon ile Earendil arasındaki mücadele uzun zaman sürdü fakar Ancalagon'un Earendil'in ve Silmaril'in gücüne üstün gelmesi mümkün değildi. Ancalagon Earendil tarafından öldürüldü ve kanatlı ejderhaların en güçlüsüde böylece tarih sahnesinden çekildi.

Orta Dünya tarihinin bahsettiği son büyük ejderha ise Güneşin Üçüncü Çağı'nda Erebor'da ortaya çıkan Altın Smaug'dı (Smaug The Golden). Smaug bir Kanatlı Ateş Ejderhası idi. Gücü Ancalagon'un çok gerisindeydi, hatta Glaurung'un yanında bile hayli güçsüz kalıyordu. Fakat yinede Smaug bir ejderha idi ve bir ejderhanın gücü hiçbirzaman küçümsenemez.

Smaug birdenbire ortaya çıktı. Erebor'daki Yalnız Dağ'da (Lonely Mountain) yaşayan cüceler tamamen hazırlıksızdılar. Smaug tüm gücü ile saldırdı. Cücelerin dayanmaları imkansızdı ve hepsi kaçtılar. Smaug'un detaylarına şimdi girmek istemiyorum. Zaten Hobbit romanından hepimiz detayları gayet iyi biliyoruz. Fakat yinede eski yazılarımdan "Erebor Görevi" ile "Orta Dünya'da Cüceler" başlıklı yazıları detay isteyenler okuyabilir. Özetle Smaug ikiyüz sene boyunca Erebor'a hükmetti. Fakat içinde Bilbo'nun da bulunduğu Thorin Meşekalkan (Thorin Oakenshield) ve 12 cüce Smaug'u öfkelendirerek Yalnız Dağın yakınındaki Göl İnsanları'na saldırmasına neden oldular. Smaug burda Bard adlı okçu tarafından öldürüldü.

Smaug'un da öldürümesi ile Orta Dünya tarihi bir daha ejderhalardan bahsetmedi. Bazı söylentiler kuzeyde ejderhaların görüldüğünü söylesede bunlar sadece dedikodu olarak kaldı.

Ejderhalar Melkor'un en korkuç hizmetkarı mıydı tartışılır. En azından Balroglarla çekişirler. Ama ejderhaların oldukça uzun bir zaman dilimine yayılan yıkımlarının Balroglardan çok daha fazla olduğunu söylemek gerekir.
 
  Bugün 4 ziyaretçi (4 klik) kişi burdaydı!  
 
Bu web sitesi ücretsiz olarak Bedava-Sitem.com ile oluşturulmuştur. Siz de kendi web sitenizi kurmak ister misiniz?
Ücretsiz kaydol